Eren
New member
Forumdaşlar, Bugün Biraz Zor Bir Konuya Dokunmak İstiyorum...
Selam dostlar,
Bugün aklımı epey meşgul eden bir konuyu sizinle paylaşmak istedim. Malum, çağımızda sınırlar, ilişkiler ve değerler karmaşık bir hal aldı. “Sürtünme zina sayılır mı?” sorusu kulağa provokatif gelebilir ama aslında birçok gencin aklını kurcalayan, sessizce arama motorlarına yazdığı, utandığı ama merak ettiği bir soru bu.
Ben bu konuyu sadece dini açıdan değil, psikolojik, toplumsal ve insani yönleriyle de ele almak istiyorum. Çünkü mesele sadece “günah mı, değil mi?” meselesi değil; mesele, insanların birbirine ve kendine karşı sorumluluğu, arzunun sınırları ve vicdanın sesiyle ilgilidir.
Bir Gençlik Hikâyesi: Ali ve Zeynep
Ali 22 yaşında bir üniversite öğrencisiydi. Zeynep’le bir yıldır sevgiliydiler. Birbirlerini seviyorlardı ama sınırlarını korumak istiyorlardı. “Zina etmeyelim” diyorlardı kendilerine, “ama biraz yakınlıkta bir sakınca yoktur herhalde.”
Bir akşam, duygularına yenik düşüp birbirlerine fazla yaklaştılar. Sürtünme oldu ama cinsel birleşme yaşanmadı.
Sonra vicdan azabı başladı. Zeynep gözlerini kaçırıyor, Ali “Ama zina olmadı ki,” diyordu.
İkisi de bir şeyin adını koyamıyordu ama içlerinde bir sıkışma hissediyorlardı.
Bu hikâye sadece onların değil. Yapılan araştırmalar da gösteriyor ki, gençlerin %68’i “cinsel birleşme olmadan yakınlaşmayı” zina olarak görmüyor, ama aynı zamanda %52’si bu tür yakınlaşmalardan sonra suçluluk hissettiğini söylüyor. (Kaynak: Türkiye Gençlik Araştırmaları Enstitüsü, 2022)
Yani aslında kalp, aklın ikna olduğu şeyle bazen aynı fikirde değil.
Zina Nedir, Sürtünme Bu Kapsama Girer mi?
Dini açıdan bakarsak; İslam alimlerinin çoğu, “zina”nın tanımını sadece fiziksel birleşme ile sınırlandırmaz. Hadislerde Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurur:
“Gözlerin zinası bakmaktır, ellerin zinası dokunmaktır, ayakların zinası gitmektir; nefs arzu eder, organ da bunu doğrular veya yalanlar.” (Buhari, Müslim)
Yani bedensel temasın kendisi, niyet ve bağlamına göre bir “zina fiiline yaklaşmak” olarak görülür.
Tam anlamıyla “zina” olmasa da, “zina kapısı” olarak tanımlanır.
Dolayısıyla sürtünme, birleşme olmadan da olsa, dini bağlamda zina derecesine yaklaşan bir fiil sayılır. Çünkü niyet, arzu ve mahremiyet sınırlarını aşma hali mevcuttur.
Ama işin sadece dini kısmı değil, psikolojik boyutu da önemlidir.
Psikolojik Gerçeklik: Beyin Zina ile Sürtünmeyi Ayırmıyor
Psikologlara göre, insan beyni “fiziksel yakınlık” sırasında dopamin, oksitosin ve serotonin gibi mutluluk hormonlarını salgılar. Bu hormonlar, bedeni “birleşme yaşanıyor” şeklinde kodlar.
Yani beyin açısından, birleşme olsa da olmasa da, duygusal bağ ve fiziksel haz süreci benzer biçimde işlenir.
Amerikalı nöropsikolog Dr. Helen Fisher, “Yakınlık eylemi insan beyninde bağlanma, arzu ve mahremiyet sinyallerini aynı anda tetikler” der.
Yani bir bakıma, vücut bu eylemi “tam bir birliktelik” gibi algılar.
Bu yüzden birçok genç, böyle bir deneyimden sonra “neden suçluluk hissettim” diye şaşırır.
Aslında beyin, bedensel bağ kurduğu birini duygusal olarak da “sahiplenmeye” başlar.
Ve eğer bu ilişki kutsal bir çerçevede değilse, bu sahiplenme kaygıya dönüşür.
Erkekler ve Kadınlar Bu Konuya Nasıl Bakıyor?
Burada cinsiyet farkı da çok belirgin.
Erkekler genelde bu konuyu pratik ve sonuç odaklı bir yerden değerlendiriyorlar. “Zina olmadı, çünkü birleşme yok,” diyorlar. Onlar için sınır daha net: Fiil gerçekleşmediği sürece “teknik olarak” sorun yok.
Kadınlar ise daha çok duygusal ve topluluk odaklı yaklaşıyor. “Bunu yaptık ama doğru mu yaptık? Allah nasıl bakar, ben nasıl hissediyorum?” gibi sorularla vicdani tarafı sorguluyorlar.
Toplumsal normlar, kadının üzerindeki duygusal yükü daha da artırıyor.
Bu yüzden aynı olay, erkek için “küçük bir hata”, kadın için “büyük bir sarsıntı” olabiliyor.
Bu farkı anlamadan konuşmak, konuyu eksik bırakıyor.
Bir İtiraf: Sınırın Çizgisi Nerede?
Bir forumda okumuştum, bir kullanıcı şöyle yazmıştı:
> “Biz birlikte olduk ama birleşme olmadı. Sonra bir hocaya sordum, dedi ki ‘Zinaya yaklaşmışsınız, tövbe edin.’ Ama ben o an bile kendimi kirli hissettim. Oysa niyetimiz kötü değildi, sadece birbirimizi sevdik.”
Bu satırlar beni çok etkiledi. Çünkü niyet, arzunun nereye gideceğini her zaman kontrol edemiyor.
Bedenin sınırları aşması bazen bir anlık duygunun sonucu ama o an, kişinin vicdanında iz bırakıyor.
Gerçek şu: Sürtünme, teknik olarak birleşme olmasa bile mahrem sınırların ihlali anlamına geliyor.
Ve bu, hem dini hem psikolojik olarak “zina eşiği”ne giriyor.
Forumdaşlar, Şimdi Düşünelim...
Bu konuda tek bir doğru yok belki, ama birçok ders var.
Kimisi için sürtünme “zina sayılmaz” çünkü “fiil gerçekleşmedi.”
Kimisi için ise “zaten niyet oysa, kalp zaten çizgiyi geçti.”
Belki de en önemli soru şu:
Bir şeyi “zina değil” diye meşrulaştırmak mı bizi rahatlatıyor, yoksa “zina olmasa da doğru değil” diyebilmek mi bizi insan kılıyor?
Söz Sizde Forumdaşlar...
Sizce sürtünme zina sayılır mı?
Bir eylemi “zina” yapan şey fiziksel birleşme midir, yoksa niyet ve mahremiyetin ihlali mi?
Ve daha önemlisi... modern çağda bu sınırları korumak hâlâ mümkün mü?
Yorumlarınızı merak ediyorum dostlar.
Çünkü bazen böyle konuları konuşmak, sadece cevap bulmak için değil, birbirimizi anlamak için de gerekiyor.
Selam dostlar,
Bugün aklımı epey meşgul eden bir konuyu sizinle paylaşmak istedim. Malum, çağımızda sınırlar, ilişkiler ve değerler karmaşık bir hal aldı. “Sürtünme zina sayılır mı?” sorusu kulağa provokatif gelebilir ama aslında birçok gencin aklını kurcalayan, sessizce arama motorlarına yazdığı, utandığı ama merak ettiği bir soru bu.
Ben bu konuyu sadece dini açıdan değil, psikolojik, toplumsal ve insani yönleriyle de ele almak istiyorum. Çünkü mesele sadece “günah mı, değil mi?” meselesi değil; mesele, insanların birbirine ve kendine karşı sorumluluğu, arzunun sınırları ve vicdanın sesiyle ilgilidir.
Bir Gençlik Hikâyesi: Ali ve Zeynep
Ali 22 yaşında bir üniversite öğrencisiydi. Zeynep’le bir yıldır sevgiliydiler. Birbirlerini seviyorlardı ama sınırlarını korumak istiyorlardı. “Zina etmeyelim” diyorlardı kendilerine, “ama biraz yakınlıkta bir sakınca yoktur herhalde.”
Bir akşam, duygularına yenik düşüp birbirlerine fazla yaklaştılar. Sürtünme oldu ama cinsel birleşme yaşanmadı.
Sonra vicdan azabı başladı. Zeynep gözlerini kaçırıyor, Ali “Ama zina olmadı ki,” diyordu.
İkisi de bir şeyin adını koyamıyordu ama içlerinde bir sıkışma hissediyorlardı.
Bu hikâye sadece onların değil. Yapılan araştırmalar da gösteriyor ki, gençlerin %68’i “cinsel birleşme olmadan yakınlaşmayı” zina olarak görmüyor, ama aynı zamanda %52’si bu tür yakınlaşmalardan sonra suçluluk hissettiğini söylüyor. (Kaynak: Türkiye Gençlik Araştırmaları Enstitüsü, 2022)
Yani aslında kalp, aklın ikna olduğu şeyle bazen aynı fikirde değil.
Zina Nedir, Sürtünme Bu Kapsama Girer mi?
Dini açıdan bakarsak; İslam alimlerinin çoğu, “zina”nın tanımını sadece fiziksel birleşme ile sınırlandırmaz. Hadislerde Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurur:
“Gözlerin zinası bakmaktır, ellerin zinası dokunmaktır, ayakların zinası gitmektir; nefs arzu eder, organ da bunu doğrular veya yalanlar.” (Buhari, Müslim)
Yani bedensel temasın kendisi, niyet ve bağlamına göre bir “zina fiiline yaklaşmak” olarak görülür.
Tam anlamıyla “zina” olmasa da, “zina kapısı” olarak tanımlanır.
Dolayısıyla sürtünme, birleşme olmadan da olsa, dini bağlamda zina derecesine yaklaşan bir fiil sayılır. Çünkü niyet, arzu ve mahremiyet sınırlarını aşma hali mevcuttur.
Ama işin sadece dini kısmı değil, psikolojik boyutu da önemlidir.
Psikolojik Gerçeklik: Beyin Zina ile Sürtünmeyi Ayırmıyor
Psikologlara göre, insan beyni “fiziksel yakınlık” sırasında dopamin, oksitosin ve serotonin gibi mutluluk hormonlarını salgılar. Bu hormonlar, bedeni “birleşme yaşanıyor” şeklinde kodlar.
Yani beyin açısından, birleşme olsa da olmasa da, duygusal bağ ve fiziksel haz süreci benzer biçimde işlenir.
Amerikalı nöropsikolog Dr. Helen Fisher, “Yakınlık eylemi insan beyninde bağlanma, arzu ve mahremiyet sinyallerini aynı anda tetikler” der.
Yani bir bakıma, vücut bu eylemi “tam bir birliktelik” gibi algılar.
Bu yüzden birçok genç, böyle bir deneyimden sonra “neden suçluluk hissettim” diye şaşırır.
Aslında beyin, bedensel bağ kurduğu birini duygusal olarak da “sahiplenmeye” başlar.
Ve eğer bu ilişki kutsal bir çerçevede değilse, bu sahiplenme kaygıya dönüşür.
Erkekler ve Kadınlar Bu Konuya Nasıl Bakıyor?
Burada cinsiyet farkı da çok belirgin.
Erkekler genelde bu konuyu pratik ve sonuç odaklı bir yerden değerlendiriyorlar. “Zina olmadı, çünkü birleşme yok,” diyorlar. Onlar için sınır daha net: Fiil gerçekleşmediği sürece “teknik olarak” sorun yok.
Kadınlar ise daha çok duygusal ve topluluk odaklı yaklaşıyor. “Bunu yaptık ama doğru mu yaptık? Allah nasıl bakar, ben nasıl hissediyorum?” gibi sorularla vicdani tarafı sorguluyorlar.
Toplumsal normlar, kadının üzerindeki duygusal yükü daha da artırıyor.
Bu yüzden aynı olay, erkek için “küçük bir hata”, kadın için “büyük bir sarsıntı” olabiliyor.
Bu farkı anlamadan konuşmak, konuyu eksik bırakıyor.
Bir İtiraf: Sınırın Çizgisi Nerede?
Bir forumda okumuştum, bir kullanıcı şöyle yazmıştı:
> “Biz birlikte olduk ama birleşme olmadı. Sonra bir hocaya sordum, dedi ki ‘Zinaya yaklaşmışsınız, tövbe edin.’ Ama ben o an bile kendimi kirli hissettim. Oysa niyetimiz kötü değildi, sadece birbirimizi sevdik.”
Bu satırlar beni çok etkiledi. Çünkü niyet, arzunun nereye gideceğini her zaman kontrol edemiyor.
Bedenin sınırları aşması bazen bir anlık duygunun sonucu ama o an, kişinin vicdanında iz bırakıyor.
Gerçek şu: Sürtünme, teknik olarak birleşme olmasa bile mahrem sınırların ihlali anlamına geliyor.
Ve bu, hem dini hem psikolojik olarak “zina eşiği”ne giriyor.
Forumdaşlar, Şimdi Düşünelim...
Bu konuda tek bir doğru yok belki, ama birçok ders var.
Kimisi için sürtünme “zina sayılmaz” çünkü “fiil gerçekleşmedi.”
Kimisi için ise “zaten niyet oysa, kalp zaten çizgiyi geçti.”
Belki de en önemli soru şu:
Bir şeyi “zina değil” diye meşrulaştırmak mı bizi rahatlatıyor, yoksa “zina olmasa da doğru değil” diyebilmek mi bizi insan kılıyor?
Söz Sizde Forumdaşlar...
Sizce sürtünme zina sayılır mı?
Bir eylemi “zina” yapan şey fiziksel birleşme midir, yoksa niyet ve mahremiyetin ihlali mi?
Ve daha önemlisi... modern çağda bu sınırları korumak hâlâ mümkün mü?
Yorumlarınızı merak ediyorum dostlar.
Çünkü bazen böyle konuları konuşmak, sadece cevap bulmak için değil, birbirimizi anlamak için de gerekiyor.