Sendai protokolü nedir ?

Ilayda

New member
Sendai Protokolü Nedir? Afet Riskinin Azaltılmasında Yeni Bir Paradigma

Afetler, insanlık tarihinin en yıkıcı sınavlarından biridir. 2015 yılında Japonya’nın Sendai kentinde kabul edilen “Sendai Afet Risklerinin Azaltılması Çerçevesi (2015–2030)”, bu sınavın küresel ölçekte nasıl yönetileceğine dair yeni bir bakış açısı getirdi. Bu protokol, yalnızca afet sonrası müdahale değil; afet öncesi hazırlık, dayanıklılık geliştirme ve risk bilinci oluşturma üzerine kuruludur.

Peki bu çerçevenin amacı neydi? Kısaca, insanların, toplumların ve ülkelerin afetlere karşı daha dirençli hale gelmesi. Ancak konunun yalnızca teknik değil, aynı zamanda toplumsal bir boyutu da var. İşte bu noktada, farklı bakış açıları —özellikle cinsiyet temelli deneyim farkları— bu politikaların uygulanışını şekillendiriyor.

---

Veriye Dayalı Gerçeklik: Erkeklerin Bakış Açısından Sendai Protokolü

Sendai Çerçevesi’nin ilk dört önceliği —riskin anlaşılması, yönetişim, yatırımların dayanıklılığa yönlendirilmesi ve hazırlıklı olunması— özellikle veri, planlama ve ölçülebilir başarı üzerine kuruludur. Bu da çoğu zaman, teknik disiplinlerde yoğunlaşan ve karar alma süreçlerinde daha fazla yer alan erkeklerin yaklaşımına paralel bir düşünce biçimiyle örtüşür.

Erkek uzmanlar genellikle bu protokolü, veri setlerinin kalitesi, afet risk haritalarının doğruluğu ve mühendislik çözümlerinin etkinliği gibi ölçülebilir çıktılar üzerinden değerlendirirler. Örneğin Japonya ve Yeni Zelanda’da yapılan saha analizlerinde, afet yönetiminde “sayısal modellemeler ve altyapı güçlendirmeleri” gibi göstergeler, başarı ölçütü olarak öne çıkmaktadır (UNDRR, 2019).

Bu bakış açısının avantajı, karar süreçlerinin nesnel temellere dayanmasıdır. Ancak bazı eleştiriler, bu yaklaşımın “insani boyutu” arka planda bıraktığını savunur. Örneğin, Nepal depreminden sonra yapılan UNDP analizinde, afet sonrası psikolojik destek, toplumsal dayanışma ve yerel ağların önemi teknik verilerin gölgesinde kalmıştır (UNDP, 2016).

---

Toplumsal Dayanıklılık Perspektifi: Kadınların Deneyim Odaklı Yaklaşımı

Kadınların bakış açısı ise genellikle toplumsal dokunun yeniden inşası ve dayanıklılık kültürünün yerelden başlaması üzerine odaklanır. Bu, “duygusal” olmaktan ziyade, insan merkezli bir dayanıklılık anlayışıdır.

Örneğin, Filipinler’deki “Women’s Initiative for Disaster Risk Reduction” programı kapsamında, kadınlar afet öncesi hazırlık eğitimlerinde yalnızca barınma veya tahliye değil, aynı zamanda mahallenin bilgi akışı ve yardımlaşma ağlarının güçlendirilmesini üstlenmiştir. Bu yaklaşım, Sendai Protokolü’nün “katılımcı yönetişim” ilkesiyle doğrudan örtüşür.

Kadınlar genellikle, risk iletişimi, toplum temelli erken uyarı sistemleri ve sosyal dayanışma ağlarının inşasında öncü roller üstlenirler. Bu bakış açısı, verinin soğuk gerçekliğini “yaşanmış deneyimlerle” tamamlar. Örneğin, 2023 Türkiye depreminde sahada çalışan birçok kadın sivil toplum gönüllüsü, “veri eksikliğinden çok, koordinasyon eksikliğinin” toplumda daha derin izler bıraktığını vurgulamıştır.

---

Cinsiyetler Arası Yaklaşımların Birleştiği Nokta: Sendai’nin Gerçek Gücü

Sendai Çerçevesi, yalnızca teknik bir belge değildir; aslında toplumun her kesimini kapsayan bir sorumluluk sözleşmesidir. Erkeklerin veri temelli, sistematik analizleri afet riskini anlamamıza yardımcı olurken; kadınların toplumsal bağları güçlendiren yaklaşımları, bu bilgiyi hayata geçirmemizi sağlar.

UNDRR (2020) raporuna göre, afet sonrası iyileşme süreçlerinde kadınların aktif rol aldığı bölgelerde, yeniden yapılanma süresi ortalama %35 daha kısa, sosyal hizmet erişimi ise %22 daha yüksek olmuştur. Bu da gösteriyor ki, dayanıklılık yalnızca mühendislikte değil, toplumsal bağlarda da inşa edilir.

Erkeklerin analitik gücüyle kadınların empatik duyarlılığı birleştiğinde, Sendai Protokolü’nün hedeflediği “kapsayıcı dayanıklılık kültürü” mümkün hale gelir.

---

Veri ile Duygunun Kesiştiği Yer: Politika ve Gerçeklik Arasında Denge

Sendai Protokolü, ülkeleri afet risklerini azaltmak için kendi ulusal stratejilerini geliştirmeye çağırır. Ancak bu stratejilerde hâlâ veri temelli politika ile insan merkezli uygulama arasında bir uçurum vardır.

Bu noktada sorulması gereken sorular şunlardır:

- Afet politikaları yalnızca sayısal risk analizlerine mi dayanmalı, yoksa yerel toplulukların deneyimleriyle harmanlanmalı mı?

- Kadınların afet sonrası “bakım emeği” görünmez kalırken, bu katkılar ulusal planlamalarda nasıl yer bulmalı?

- Erkeklerin yönettiği teknik süreçlerle kadınların geliştirdiği dayanışma pratikleri nasıl birlikte çalışabilir?

Bu soruların yanıtı, yalnızca afet politikalarını değil, toplumsal dönüşümün yönünü de belirler.

---

Sonuç: Sendai Protokolü, İnsanlığın Kendi Aynasına Baktığı Bir Çerçeve

Sendai Protokolü, afet riskini yalnızca azaltmayı değil, insanlığın kendi kırılganlıklarını anlamasını da hedefliyor. Erkeklerin disiplinli, planlama odaklı yaklaşımı ile kadınların empati temelli, toplumsal dayanıklılığa yönelen yaklaşımı birleştiğinde, protokolün ruhuna en uygun model ortaya çıkıyor: kapsayıcı, adil ve sürdürülebilir afet yönetimi.

Sonuç olarak, Sendai yalnızca afet yönetiminin değil, toplumsal bilinç ve eşitlik anlayışının da yeniden tanımlandığı bir dönüm noktasıdır. Gerçek dayanıklılık, istatistiklerde değil; birbirimize güven duymakta, bilgiyi paylaşmakta ve toplumsal dayanışmayı büyütmekte saklıdır.

---

Kaynaklar:

- United Nations Office for Disaster Risk Reduction (UNDRR), Sendai Framework for Disaster Risk Reduction 2015–2030, 2019, 2020 Raporları

- United Nations Development Programme (UNDP), Gender and Disaster Risk Reduction Report, 2016

- Women’s Initiative for DRR, Community-Based Risk Reduction Practices, 2018

- OECD Data Portal, Resilience Metrics and Gender Analysis, 2021

---

Peki sizce, afetlere karşı dayanıklılığı artırmanın yolu daha fazla veri üretmekten mi geçiyor, yoksa birbirimizi anlamaktan mı? Bu dengeyi sağlamak mümkün mü? Tartışmaya katılın — çünkü dayanıklılık, konuşarak başlar.
 
Üst