Berk
New member
Edası Var Ne Demek? – Bir Hikâyenin İçinden Anlamak
Selam dostlar,
Bu akşam kahvemi alıp sizlerle küçük bir hikâye paylaşmak istedim. Hani bazı insanlar vardır ya, gülüşüyle bile ortamın havasını değiştirir; bir şey söylemeden bile bir anlam taşır. İşte o hâle, o duruşa, o sese… “Edası var” deriz. Ama “edası var” sadece zarif bir tavır değildir; bazen bir duruşun, bazen bir yüreğin sessiz yankısıdır.
Hikâyem, tam da bu sözün anlamını anlatıyor aslında.
---
Bir Akşamüstü: Deniz Kıyısında Başlayan Sohbet
Ali, mühendis kafalı bir adamdı. Her şeye çözüm arardı; sorunun ne olduğunu, nasıl düzeltileceğini, hangi planın daha az hata payı olduğunu hesap ederdi. Hayatında duygulara yer vardı belki ama onlar da tıpkı denklem gibiydi: mantıkla ölçülür, kontrol altında tutulurdu.
Bir gün iş çıkışı deniz kıyısında yürürken, aynı şirkette çalıştığı Elif’i gördü. Elif ise Ali’nin tam tersiydi. Sözcükleri kalpten gelirdi; gözleriyle konuşur, dokunuşuyla anlatırdı. İnsanları tamir etmeye değil, anlamaya çalışırdı.
O gün Elif, dalgaların sesine karışmış bir sessizlikte oturuyordu. Ali yaklaşıp yanına oturdu.
— Ne düşünüyorsun? dedi.
— Hiç, dedi Elif, “dalgaların bile bir edası var, farkında mısın?”
Ali anlamadı. “Eda” kelimesi onun için fazla soyuttu. Ama o anda Elif’in yüzüne vuran rüzgâr, bakışındaki derinlik, kelimeden fazlasını anlatıyordu.
---
Edası Var: Sessizliğin Dili
Ertesi günlerde Ali, bu sözü düşünmeye başladı. “Edası var” demek, galiba bir şeyin sadece dış görünüşüyle değil, varoluş biçimiyle anlam kazanmasıydı. Bir kadının yürüyüşündeki zarafet, bir adamın konuşmasındaki güven, bir çocuğun gülüşündeki masumiyet… Hepsi bir eda değil miydi?
Elif’in “edası var” derken kastettiği şey, bir hissin içinde saklıydı. Belki bir kadının kendini anlatmadan da anlaşılabilmesi, belki bir erkeğin sözcüklere dökmeden korumasıydı.
Ali, bir gün Elif’e kahve içmeye davet etti. Sohbet ilerledikçe fark etti ki Elif’in her cümlesinde bir anlam gizliydi. Öyle doğrudan konuşmuyordu ama söyledikleri kalbe dokunuyordu.
— İnsanların duygularını ölçmeye çalışıyorsun, dedi Elif.
— Evet, çünkü ne hissettiklerini anlamanın başka yolu yok.
— Oysa bazen anlamaya değil, hissetmeye çalışmak gerek. “Eda” biraz da odur; görünmeyeni hissetmek…
Ali sustu. İlk defa bir cümlenin çözümünü yapamadı.
---
Erkek Mantığı, Kadın Kalbi
Zaman geçti. Aralarındaki diyaloglar, Ali’nin düşünce sistemini değiştirmeye başladı.
Elif’in yaklaşımı empatikti. O, bir problemi çözmek için değil, anlam bulmak için konuşurdu. Ali ise her şeyi planlamaya çalışırdı.
Bir akşam Elif, “Sence bir insanın edası nasıl olur?” diye sordu.
Ali biraz düşündü.
— Sanırım özgüvenle alakalı. Kimin ne düşündüğünü umursamamak, kendin gibi olabilmek…
Elif gülümsedi.
— Kısmen doğru, ama eda sadece özgüven değil. Bir kadının kalbinde taşıdığı zarafet, bir erkeğin gözlerindeki sükûnettir bazen. Eda; bir kelimeyle değil, bir hisle anlatılır.
Ali o gece eve gittiğinde aynanın karşısında durdu. Kendi yüzüne baktı.
“Elif’in edası var,” diye düşündü. “Ama belki de benim hiç olmamıştı.”
---
Bir Vedada Saklı Anlam
Bir gün Elif, başka bir şehre tayin edildi. Ali, son gününde onu uğurlamak için havaalanına gitti. Elif bavulunu bırakıp ona baktı.
— Hayat bazen denklem gibi değildir Ali, dedi. “Bazen bir duyguyu çözemezsin, sadece yaşarsın.”
— Ya ‘eda’ da öyle mi?
— Evet. Çünkü eda, yaşanır; anlatılmaz.
Elif uçağa bindi. Ali o an fark etti: “Edası var” demek, bir insanın varlığıyla etrafına bıraktığı iz demekti. Bazen bir sözle değil, bir bakışla insanın içine işleyen bir hâl…
---
Edası Var Ne Demekmiş, Anlayan Anlar
Aradan aylar geçti. Ali artık her şeye çözüm aramayı bıraktı.
Bir kahve içerken, bir rüzgâr estiğinde, bir şarkı duyduğunda Elif’i hatırlardı. Artık anlıyordu: “Edası var” bir güzellik ifadesi değil, bir derinlik meselesiydi.
Bir kadının gözyaşını saklarken bile zarif kalabilmesi…
Bir erkeğin kırıldığında bile sessizce dimdik durabilmesi…
Bir insanın, yaşadığı acıyı bile güzel taşıyabilmesi…
İşte “edası var” demek buydu.
---
Forumdaşlara Söz…
Dostlar, siz hiç birinin “edası var” dediğiniz birine denk geldiniz mi?
Belki bir öğretmeninizdi, belki bir sevgili, belki de yolda bir yabancı.
Kim bilir, belki sizde de vardır o eda — farkında olmadan taşıdığınız, başkalarının içini ısıtan o hâl.
Ben bu hikâyeyi anlatırken bir şeyi fark ettim: Eda, insana dışarıdan verilmez; yaşadıklarınla, hissettiklerinle şekillenir.
Belki de bu yüzden bazı insanların yürüyüşünde bile bir şiir vardır.
Siz de anlatın forumdaşlar,
Sizin hayatınızda “edası var” dediğiniz kimler oldu?
Ya da siz, hangi anınızda fark ettiniz ki…
“Evet, işte bu benim edam.”
Selam dostlar,
Bu akşam kahvemi alıp sizlerle küçük bir hikâye paylaşmak istedim. Hani bazı insanlar vardır ya, gülüşüyle bile ortamın havasını değiştirir; bir şey söylemeden bile bir anlam taşır. İşte o hâle, o duruşa, o sese… “Edası var” deriz. Ama “edası var” sadece zarif bir tavır değildir; bazen bir duruşun, bazen bir yüreğin sessiz yankısıdır.
Hikâyem, tam da bu sözün anlamını anlatıyor aslında.
---
Bir Akşamüstü: Deniz Kıyısında Başlayan Sohbet
Ali, mühendis kafalı bir adamdı. Her şeye çözüm arardı; sorunun ne olduğunu, nasıl düzeltileceğini, hangi planın daha az hata payı olduğunu hesap ederdi. Hayatında duygulara yer vardı belki ama onlar da tıpkı denklem gibiydi: mantıkla ölçülür, kontrol altında tutulurdu.
Bir gün iş çıkışı deniz kıyısında yürürken, aynı şirkette çalıştığı Elif’i gördü. Elif ise Ali’nin tam tersiydi. Sözcükleri kalpten gelirdi; gözleriyle konuşur, dokunuşuyla anlatırdı. İnsanları tamir etmeye değil, anlamaya çalışırdı.
O gün Elif, dalgaların sesine karışmış bir sessizlikte oturuyordu. Ali yaklaşıp yanına oturdu.
— Ne düşünüyorsun? dedi.
— Hiç, dedi Elif, “dalgaların bile bir edası var, farkında mısın?”
Ali anlamadı. “Eda” kelimesi onun için fazla soyuttu. Ama o anda Elif’in yüzüne vuran rüzgâr, bakışındaki derinlik, kelimeden fazlasını anlatıyordu.
---
Edası Var: Sessizliğin Dili
Ertesi günlerde Ali, bu sözü düşünmeye başladı. “Edası var” demek, galiba bir şeyin sadece dış görünüşüyle değil, varoluş biçimiyle anlam kazanmasıydı. Bir kadının yürüyüşündeki zarafet, bir adamın konuşmasındaki güven, bir çocuğun gülüşündeki masumiyet… Hepsi bir eda değil miydi?
Elif’in “edası var” derken kastettiği şey, bir hissin içinde saklıydı. Belki bir kadının kendini anlatmadan da anlaşılabilmesi, belki bir erkeğin sözcüklere dökmeden korumasıydı.
Ali, bir gün Elif’e kahve içmeye davet etti. Sohbet ilerledikçe fark etti ki Elif’in her cümlesinde bir anlam gizliydi. Öyle doğrudan konuşmuyordu ama söyledikleri kalbe dokunuyordu.
— İnsanların duygularını ölçmeye çalışıyorsun, dedi Elif.
— Evet, çünkü ne hissettiklerini anlamanın başka yolu yok.
— Oysa bazen anlamaya değil, hissetmeye çalışmak gerek. “Eda” biraz da odur; görünmeyeni hissetmek…
Ali sustu. İlk defa bir cümlenin çözümünü yapamadı.
---
Erkek Mantığı, Kadın Kalbi
Zaman geçti. Aralarındaki diyaloglar, Ali’nin düşünce sistemini değiştirmeye başladı.
Elif’in yaklaşımı empatikti. O, bir problemi çözmek için değil, anlam bulmak için konuşurdu. Ali ise her şeyi planlamaya çalışırdı.
Bir akşam Elif, “Sence bir insanın edası nasıl olur?” diye sordu.
Ali biraz düşündü.
— Sanırım özgüvenle alakalı. Kimin ne düşündüğünü umursamamak, kendin gibi olabilmek…
Elif gülümsedi.
— Kısmen doğru, ama eda sadece özgüven değil. Bir kadının kalbinde taşıdığı zarafet, bir erkeğin gözlerindeki sükûnettir bazen. Eda; bir kelimeyle değil, bir hisle anlatılır.
Ali o gece eve gittiğinde aynanın karşısında durdu. Kendi yüzüne baktı.
“Elif’in edası var,” diye düşündü. “Ama belki de benim hiç olmamıştı.”
---
Bir Vedada Saklı Anlam
Bir gün Elif, başka bir şehre tayin edildi. Ali, son gününde onu uğurlamak için havaalanına gitti. Elif bavulunu bırakıp ona baktı.
— Hayat bazen denklem gibi değildir Ali, dedi. “Bazen bir duyguyu çözemezsin, sadece yaşarsın.”
— Ya ‘eda’ da öyle mi?
— Evet. Çünkü eda, yaşanır; anlatılmaz.
Elif uçağa bindi. Ali o an fark etti: “Edası var” demek, bir insanın varlığıyla etrafına bıraktığı iz demekti. Bazen bir sözle değil, bir bakışla insanın içine işleyen bir hâl…
---
Edası Var Ne Demekmiş, Anlayan Anlar
Aradan aylar geçti. Ali artık her şeye çözüm aramayı bıraktı.
Bir kahve içerken, bir rüzgâr estiğinde, bir şarkı duyduğunda Elif’i hatırlardı. Artık anlıyordu: “Edası var” bir güzellik ifadesi değil, bir derinlik meselesiydi.
Bir kadının gözyaşını saklarken bile zarif kalabilmesi…
Bir erkeğin kırıldığında bile sessizce dimdik durabilmesi…
Bir insanın, yaşadığı acıyı bile güzel taşıyabilmesi…
İşte “edası var” demek buydu.
---
Forumdaşlara Söz…
Dostlar, siz hiç birinin “edası var” dediğiniz birine denk geldiniz mi?
Belki bir öğretmeninizdi, belki bir sevgili, belki de yolda bir yabancı.
Kim bilir, belki sizde de vardır o eda — farkında olmadan taşıdığınız, başkalarının içini ısıtan o hâl.
Ben bu hikâyeyi anlatırken bir şeyi fark ettim: Eda, insana dışarıdan verilmez; yaşadıklarınla, hissettiklerinle şekillenir.
Belki de bu yüzden bazı insanların yürüyüşünde bile bir şiir vardır.
Siz de anlatın forumdaşlar,
Sizin hayatınızda “edası var” dediğiniz kimler oldu?
Ya da siz, hangi anınızda fark ettiniz ki…
“Evet, işte bu benim edam.”